20 Nisan 2009 Pazartesi

Oyun

Kapitalist sistemin dünyasının gerçek olduğuna inanmadan yaşayanlardanım. Sanki kuralları hiç sevilmeyen bir oyunu oynar gibi yaşamaya benziyor bu.

Sevmediğin bir oyunu oynamak gibi.

Diğer taraftan bu oyunu oynamak zorunda olduğunu düşünenler asla hile yapmıyorlar. Oysa ben arasıra hile yapmanın gerçeğe olan özlemden dolayı olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerçek insan bu değil, gerçek düşünce bu değil, en önemlisi gerçek hayat bu değil.

Anarşistleri bu yüzden severim. Onlar, insanlığın gerçeğe olan özleminin eyleme geçmiş hali. Görmesini ve düşünmesini bilenler, onlar sayesinde farklı bakış açılarının varlığını tekrar hatırlıyorlar.

Ancak sorun, gerçeği bu kadar çok insanın anlayabilmesi. Bunun için eğitim sisteminin sadece ve sadece "eleştirel" olması ve "dogma"dan arınması gerekiyor.

Toplum için bunun böyle olmaması ise bir başka gerçek. O yüzden belki toplum değil ama birey gerçeği yaşayabilir. Ve birey "gerçeği" yaşıyorsa, göze alması gerekenlerin başında; başarı ya da başarısızlığın değil deneyimin olduğunu anlamak gelecektir. Bu süreç zorludur. Çünkü, kısaca, sonuç değil süreç ya da gidilecek yer değil yoldur burada üzerine kafa yorulan.

Ancak toplum, bireyi sürekli olarak sonuca bakarak yargılar ve topluma göre sürece değer veren birey bazen başarılı ve çoğu zaman başarısızdır.

Günümüz şirketlerinde çalışan işçilerin, orta seviye yöneticilerin, üst seviye yöneticilerin ve hatta en üst seviyedeki yöneticilerin çoğunun hayatının "iş" olmasının sebebi de budur. Bunlardan bazıları sabahtan akşama kadar bazıları ise sabahtan sabaha kadar çalışmak zorundadır. Neden? Çünkü sonuç vardır. Sonuç odaklı çalışanlar anı kaçırdıklarını farklı yaşlarda fark ederler ve bazen fark etmezler. Anı kaçıran insanlar ise artık anı kaçırmamak için ne yapabileceklerini düşünürler. Eğer sistemin içerisinde yeterince kalmışlarsa ömürlerinin geri kalan kısmı ne yapabileceklerini düşünmekle geçer.

Ama bir yerde bir kıvılcıma rastlamışlarsa o zaman sadece yaparlar. Ve toplum bu aydınlanmış kişilerin yaptıklarını; iyi bir işçi, birey ise "kendini tanımaya başlayan" olarak tanımlar.